Divan edebiyatı denilince ilk akla gelen terim­lerden biri hiç şüphesiz mazmundur. Mazmûn, Arapça “zımn” kökünden gelir. Zımn kelimesi “ödenmesi gereken şey, borç” anlamlarında kullanılır. Çok genel bir tanımla “ima yoluyla anlatım” olarak tanımlanabilecek olan mazmun, divan şairi için duygu ve düşüncelerin ifade edilmesinde en önemli amaçlardan biridir. TDK (2020)’ye göre ise mazmun; divan edebiyatında bazı kavramları dolaylı anlatmak için kullanılan nükteli ve sanatlı sözlerdir. Tanımların hemen hepsinde mazmûn; mana, kavram, nükteli, cinaslı, sanatlı söz ve bir sözün içinde gizli olan sanatlı anlam şeklindeki ifadelerle yer almıştır. Ancak bu terim, araştırmacıların üzerinde uzlaşı sağladıkları bir kavram değildir. Eski şairler sözcüğe özel bir anlam yüklememişler, onu genellikle “mana, mefhum” karşılığında kullanmışlardır. En güzel olanı en güzel şekilde ifade etme arayışında olan divan şairlerinin, bunun gereklerinden olan mana, mazmun, nükte gibi hususlara şiirlerinde dikkat çektiği görülür. Bununla birlikte sözcük, beyitte açıkça görünmeyen, simgesel anlam şeklinde de açıklanmıştır.

Eski dönem eserlerinde mazmun kullanımına bakacak olursak; Fuzûlî ’ye ait olanlarından “beratumun mazmunu” “mazmun kemerinde” fadeler için mazmun yerine, “beratımın içindeki, muhtevası, hatta beratımın gerektirdiği” ve “kemerinde saklı, gizli” anlamlarını; Riyâzî’nin beytinde ise, mazmun, muratla bağlantılı düşünüldüğünde “maksat, amaç” yerine kullanılmıştır. Kânî’nin beytinden de yergiye hedef olan bir şairin mazmun diye söylediğinin Kânî için bilinen, alışılmış mazmun olduğunu öğreniyoruz. Eski şairlerimizin sanat anlayışında önemli yer olduğu anlaşılan mazmunun usta işi kabul edildiği ve sanatçının hüner gösterme isteğinin sonucunda ortaya çıktığı bilinmektedir. Nitekim divan şirinin Fuzûlî, Bâkî daha önce de değinildiği gibi özellikle Nef’î ve Nâbî gibi ustalarının divanlarında geçen mazmun kelimesinin sayıca fazlalığı bu akımdan dikkate şayandır. Bu şairler arasında özellikle Nef’î için yeni ve zekice söylenmiş mazmun, ustalığın olmazsa olmaz koşuludur. Şair, “mazmun-ı has” ile övünür. Öte yandan, mazmunun değişik edebî sanatlarla olan yakınlığı, onu bazı sanatlardan ayırmamızı da güçleştirmektedir. İçerisinde telmihe dayalı anlam çağrışımına yer vermiş beyitlerde aynı zamanda mazmun olduğunu düşünebiliriz (Mengi, (2000).

Akademik çalışmaların bazılarında klâsik Türk şiirinin kalıplaşmış klişeleri, mazmun olarak nitelenmiştir. Son dönemlerde, divan şiirinde mazmunun bir edebiyat terimi olarak tanımına ilişkin çeşitli çalışmalar yayınlanmıştır. Bu çalışmalar beraberinde tartışmaları getirmiştir.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın İslam öncesi dönemden günümüze gelinceye kadar Türk edebiyatının temel konularından birisi olan mazmuna bakışı şöyledir: “Eski edebiyatın en şaşırtıcı tarafı kelime ve anlam sanatlarının arasında gidip gelen bir şiir anlayışının emrinde, başka dillere ait bütün incelikleri, dilin dehasına yabancı bir şiir sistemiyle beraber bir lezzet vasıtası olarak almasıdır. Her şairin İran ve Arap şiirindeki örneklere göre seçtiği son derece keyfî, kendi varlığıyla hiçbir alakası olmayan bir dil kullanması, müşterek bir lügatin Tanzimat’a kadar teşekkül etmemesi eski şiiri tamamen bu oyunların emrine verecek, daha doğrusu onu zihni bir oyun, bir nevi hüner hâline getirecekti. Arap şiirinde pek az rastlanan, İran şiirinde hiçbir zaman bizimki derecesine yükselmeyen mazmunun eski şiirdeki büyük yeri bu paradoksa bağlıdır. Mazmun, Müslüman süsleme sanatlarındaki o girift ve tenazurlu şekiller -arabeskler- gibi her tarafa birbirine kapalı bir âlemdi. Bu kapalı âleme, her kelime kendi özel anlamları ve çağrışımları ile gelir. Ancak bilmece çözüldüğü zaman gizliden gizliye kurmuş olduğu kıyaslarla ve oyunun ortaya koyduğu psikolojik mesafeden söylemek istediğini söyler yahut çok defa îmâ ederdi. Eski şiir, yüzyıllar boyunca bütünüyle göz önüne alınırsa kendinin dışında konuşma ve yaşama ameliyesi gibi görünür.” (Tanpınar, 1982).

Çavuşoğlu (1984) mazmun için “Sözlüklerde de belirtildiği gibi, bir cümlenin, bir mısraın, bir deyimin içerdiği ve onlardan herkesin anladığı hakîkî ve mecazî mânâ demektir. Bir edebiyat deyimi olarak da asıl mânânın yanında bir isme, bir atasözüne, bir olaya telmihtir.” demektedir.

Mehmet Kaplan “Onlar, (divan şairleri) kelimelerin çeşitli manaları arasında gizli münasebet kurarlar. Buna mazmûn denilir.” diyerek kelimelerin manâları ile mazmûn arasındaki ilişkiye dikkat çeker (Enginün ve Kerman, 1988).

Hikmet İlaydın (1997), “Türk Edebiyatında Nazım” adlı eserinde Divan edebiyatı ile ilgili birtakım tespitlerde bulunurken, mazmûn için: “bu dünya, hayattan ve tabiattan seçilip sembolleştirilmiş unsurlardan meydana gelir; meselâ selvi ile boy, yay ile kaş, ok ile kirpik arasında yakınlık bulunduğu düşünülerek, ölçülü bir boyu hatırlattığı için selviden, biçimli bir kaşı hatırlattığı için yaydan… bahsedilir. Bu donmuş mecazlara mazmun adı verilir.” diyerek mazmûnu bir bakıma kalıplaşmış mecaz olarak niteler.

Halûk İpekten (1993), “Zımn” kelimesi, ödenen şey, Ödenmesi gereken borç demektir, dedikten sonra, mazmûnun “mecaz” anlamında da kullanıldığını, edebiyatta ise, doğrudan söylenmeyip, zımnen, işaretlerle, imalarla söylenen şey” olduğunu belirtir. Daha sonra mazmûnun “en açık anlamıyla bilmece” olduğunu ifade eden yazar, aynı zamanda mazmûnun “şairle okuyucu arasında yapılmış bir ön anlaşma ve benzetmelere dayanan bir unsur” olduğunu dile getirir.

Asım Bezirci (1974), mazmûnu “yerleşik kalıp” olarak tanımlıyor ve İkinci Yeni ile Divan şiirini mukayese ederken “Divan şiirinin yerleşik kalıplara (mazmûnlara) dayandığı” görüşünü savunur.

Abdulkadir Karahan (1980), “Mazmûn ve mefhumların kullanılışı, esasen benzetme yolu ile bir nevi edebî sanat ticaretidir” diyerek mazmûnun edebî sanat ticaretinin bir malzemesi olduğunu vurgular.

Ömer Faruk Akün (1994) “mazmûn, esas itibariyle daha çok bir objenin veya bir halin kendisini söylemek yerine, bağlı unsurlarda mevcut vasıflardan birini veya daha fazlasını belirtecek ipuçları verilmesi suretiyle dolaylı bir şekilde ifade olunması demektir.” diyerek mazmûnun bir dolaylı anlatım aracı olduğunu vurgular.

Mine Mengi (2000) ise mazmunu, edebi metinlerde geçen ve anlamı artık bilinmeyen dolayısıyla anlaşılmasında zorluk olan kelime, terkip veya ibare olarak değerlendirir. Mazmun, kalıp benzetme, klişe mecazdır. Mazmun, divan edebiyatının kendi dünyası içindeki bilinen hayal, inanış ve düşüncelerin beyit ya da beyitlerdeki dolaylı anlatımıdır. Bu tanımlardan üçüncüsünün, mazmun karşılığı eski sözlüklerde kullanılan nükteli, cinaslı, sanatlı sözle bağlantısı akla gelmektedir. Öte yandan mazmunun söz konusu karşılığıyla kastedilen, beyitteki kelime ya da kelime grupları arasındaki daha çok tenasüp, telmih unsurlarına vb. belirli çağrışımlara dayalı anlam ilişkisinin varlığıdır. Nitekim eski metinlerde geçen mazmunla kastedilen de bu olmalıdır. Çünkü eski şairin de mazmunun gizlilik, kapalılık, ince anlamlılık, özgünlük vb. niteliklerini belirttiği beyitlerde mazmundan belirli çağrışımlara dayalı bu dolaylı anlatımı anladığını tahmin etmek zor değildir. Mine Mengi, mazmûnun bir çeşit dolaylı anlatım olduğuna dikkat çekerek şöyle diyor: Divan edebiyatının kendi dünyası içerisinde bilinen hayâl, inanış ve düşüncelerin beyit ya da beyitlerdeki dolaylı anlatımıdır mazmun.

İskender Pala (1993) “Bir mana veya mefhumu özelliklerini çağrıştırarak kelime grupları içinde gizleme sanatına mazmûn denir.” diyerek bir aşağıda bizim de üzerinde durduğumuz noktada bir görüş ileri sürmektedir.

Beşir Ayvazoğlu (1992) “Kelimeler istiareler haline geldikçe derinleşir, yeni yeni çağrışımlar kazanır. Fakat divan şairi kendini çağrışımların seline bırakmaz; onları düzene sokarak simetriler elde etmeye, geometrik bir bütünlük kurmaya, daha doğrusu bir çeşit arabeske ulaşmaya çalışır. İşte mazmûn, çağrışımların, anlam nüanslarının beyitte girdiği bu düzenin adıdır.” diyerek mazmunu daha çok İskender Pala gibi “çağrışım”olarak değerlendirmektedir.

Ali Nihat Tarlan, mazmûnu “bir şeyi o şeyin vasıflarını veya o şeyi tedaî ettirecek kelime ve kavramları zikrederek bir ibarenin içinde gizlemektir” şeklinde tanımlamıştır (Çavuşoglu, 1981). Mazmûnla ilgili dolaylı ya da dolaysız olarak belli bir görüş ortaya koyan, bu konuda görüş bildiren şahısların hemen hepsi kimi zaman mazmûnu bir edebî sanat olarak değerlendirmelerine rağmen mazmûn ile edebî sanatlar arasındaki münasebetten bahsetmişlerdir. Mine Mengi (2000); mazmûnun bir değil, birçok sanat ile münasebeti üzerinde durarak “teşbih, açık istiare, mecaz, telmih, tenasüp, iham-ı tenasüp, muamma ve lugaz sanatlarıyla mazmûna ulaşılacağını, bu haliyle mazmûnun yoğun anlatım aracı” olduğunu belirtir. İskender Pala (1993), makalesinin bir yerinde “mazmûn başlı başına bir sanat olup bütün öteki sanatların da en edebî belirgin gayesidir” derken bir başka yerinde ise halk şiirindeki muamma açma ile mazmûn arasındaki benzerliğe dikkat çekerek “mazmûnun lugaz ve muammanın beyte teksif edilmiş bir benzeri olduğunu ve her beyitte görülmeyen bir çeşit şaire özel sanat oyunu” olduğunu belirtir. Ö. Faruk Akün (1994) “Edebî sanatta başta teşbih, açık istiare, müraat-i nazir ve hüsn-i ta’lil olmak üzere mecaz- ı mürsel, tevriye ve telmih sanatlarının mazmûnu bulmada belirleyici olduklarını” dile getiriyor, Beşir Ayvazoğlu (1992) da “özellikle bir çeşit teşbih olan hüsn-i ta’lil, şairlerin mazmûn kurmalarında birinci derecede rol oynamaktadır” diyerek özellikle mazmûn ile hüsn-i ta’lil sanatı arasındaki münasebete dikkat çekmiştir. Yukarıda dile getirilen görüşlerden de anlaşılmaktadır ki; mazmûn ile edebî sanatlar arasında çok kuvvetli bir bağ vardır. Her edebî sanat bizi mazmûna götürmez ama, her mazmûnda bir ya da birden fazla edebî sanatın varlığı söz konusu olabilir (Demirel, 2002).

Tartışma ve Sonuç

Sonuç olarak mazmûn kimi eski Türk edebiyatı uzmanlarınca sözlüklere nazaran daha geniş, daha işlenmiş ve daha doyurucu bir şekilde ortaya konulduğu görülmektedir. Aslında mazmun ile ilgili genel tanım Ali Nihat Tarlan’ın tanımıdır. Diğer tüm tanımlar bu tanım etrafında dolaşır. Özellikle Ali Nihad Tarlan, Mehmet Çavuşoğlu, Mine Mengi ve İskender Pala’nın mazmûndan ne anladıkları ile divan şairlerinin mazmundan neyi kastettikleri arasında önemli derecede benzerlik bulunduğu görülmektedir. Ali Nihat Tarlan’a göre mazmun mektubun koyulduğu bir zarftır. Zarfın içinden iyi bir haber de gelebilir, kötü bir haber de gelebilir veya bir çağrı bir davet de gelebilir. Zarfın dış görünümünden bir tahmin yapabiliriz ancak içinde ne olduğunu bilemeyiz.

Yukarıda ortaya konulan görüşlerden ve örneklerden yola çıktığımız zaman, mazmûnun Divan şiiri geleneğinin ve imaj dünyasının önemli bir parçası olduğunu rahatlıkla dile getirebiliriz. Divan şairinin edebî kişiliğinin tespitinde de önemli bir malzemedir. Bir bakıma mihenk taşı olarak da düşünülebilir. Çünkü şairin ortaya koyduğu yeni/orijinal mazmûnlar onun edebiyat dünyası içindeki yerini önemli derecede belirlemektedir. Bunun yanında var olan mazmûnları tekrarlayan, kendini aşamayan ve geleneğin sığ kalıpları içinde sıkışıp kalan şair, bir bakıma sıradanlığın çemberi içinde dönüp duracaktır.

MAZMUN ÜZERİNE YAPILAN BAZI ÇALIŞMALAR VE KAYNAKÇA

Akün, Ö., F. (1994). Divan Edebiyatı, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 9, 389-424.

Aslan, Ü. (2011). Alî Şîr Nevâyî’nin Mazmûn Anlayışı ve Türk Mazmûnları, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 7, 1-22.

Aydın Yağcıoğlu, S. (2018). Divan Şiirinde “Bezm-i Fenâ” Üzerine Bir İnceleme. Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 21, 17-48.

Ayvazoğlu, B. (1992). Aşk Estetiği, İstanbul.

Bayram, Y. (2014). Divan şiirinde güzele ait uzuvlar ve mazmunlar. Mavi Atlas, 3, 1-21.

Bezirci, A. (1974). 2. Yeni Olayı, Tel Yay. İstanbul.

Canım, R. (2016). Divan Edebiyatının Kaynakları, akıl fikir yay., İstanbul.

Çavuşoğlu, M. (1981), Divanlar Arasında, Umran Yay Ankara.

Çavuşoğlu, M. (1984). Mazmun, Türk Dili, 3, 388-399.

Demirel, Ş. (2002). Mazmun Üzerine Bir Değerlendirme Bilig, Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, 21.

Demirel, Ş. (2007). Mazmundan İmgeye Bir Yolculuk, Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2(2), 138-151.

Deniz, S. (2008). Şairlerin Gizli Dili: Mazmun”, Kültür Tarihimizde Gizli Diller ve Şifreler, (Ed.: Emine Gürsoy Naskali ve Erdal Şahin), Picus Yay., İstanbul.

Dilçin, C. (1992). Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara.

Donuk, S. (2012). Şerh-i Duâ-yı Kadeh ve Kadeh Duası Mazmûnu, Turkish Studies, 7(4), 1599-1629.

Enginün, İ. ve Kerman, Z. (1988), Mehmet Kaplan’dan Seçmeler. C.III, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara.

Erdoğan, K. (1997). Mazmun Üzerine Yazılanlar ve Divan Şiirinde Kullanılan Bazı Mazmun ve Remizlerin Niyazi-i Mısri’de Kullanılışı, CBÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi, 1, 270-285.

Güneş, M. (2014). Klasik Türk edebiyatında Mazmun üzerine bazı düşünceler. Türk Dünyası Araştırmaları, 107(209), 89-100.

Harmancı, E. (2012). Mazmunun Yolculuğu, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 27, 125-142.

İlaydın, H. (1997), Türk Edebiyatında Nazım, 6. Baskı, Akçağ Yay., Ankara.

İpekten, H. (1993), Divan Şiirinde Mazmunlar, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Erzurum.

Karahan, A. (1980), Eski Türk Edebiyatı İncelemeleri, İstanbul.

Kesik, B. (2015). Kelime Kadrosu ve Bazı Klişeler, Osmanlı Edebî Metinlerini Anlama Kılavuzu, (Ed.Ö.Şenödeyici) Kesit Yay., İstanbul.

Kurnaz, C. (1990). Yüzük Oyunu Mazmunu, Halk ve Divan Şiirinin Müşterekleri Üzerine, Ankara.

Levend, A. S. (1984). Divan Edebiyatı Kelimeler ve Remizler, Mazmunlar ve Mefhumlar. İstanbul: Enderun Kitabevi.

Mengi, M. (2000). Divan Şiir Dilindeki Mana, Mazmun, Nükte Kelimeleri Üzerine Bir Değerlendirme – Divan Şiiri Yazıları, Akçağ Yay., Ankara.

Mengi, M. (2000). Mazmun Üzerine Düşünceler, Dergâh, 3(34). Divan Şiiri Yazıları, Akçağ Yay., Ankara.

Okay, O. (1983). Şairin Karnındaki Mana, Yönelişler, 3, 43-45.

Onay, A., T. (1996). Eski Türk edebiyatında mazmunlar ve izahı, C. Kurnaz (haz.), İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Onay, A., T. (2009). Açıklamalı divan şiiri sözlüğü eski Türk edebiyatında mazmunlar ve izahı. C. Kurnaz (haz.), İstanbul: H Yayınları.

Pala, İ. (1989). Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara.

Pala, İ. (1993). Mazmunun Mazmunu, Dergâh, İstanbul.

Şenödeyici, Ö. (2018). Mazmun Beyanındadır: Klâsik Türk Şiirinde Mazmun Arayışına Katkılar. Journal of Turkish Language and Literature, 4(4), 1047-1070.

Tanpınar, A. H. (1982). 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Çağlayan Kitabevi (Basımevi) Yayınları, İstanbul.

Türk Dil Kurumu (2020). Türkçe Sözlük. Ankara: TDK.

Uçar, Ş. (1993). Manâ ve Mazmûn, Türk Kültürü ve Sanat Yıllığı, İstanbul.

Üstünova, K. (1992). Fuzûlî’nin Şiirinde Mazmunlar, Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakülteleri Dergisi, 7(2).

Yeniterzi, E. (1999). Metin Şerhiyle İlgili Görüşler, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 5, 59-68.