Aşağıda verdiğim metin, sunumun konuşma metnidir. Slaytı sunarken aşağıdaki bilgilerle beraber bu sunumu yaparsanız doyurucu bir şekilde Atabetü’l Hakayık ve Edip Ahmet Yükneki’yi anlatmış olursunuz. İyi çalışmalar.

NOT: SUNUM – SLAYT İNDİRME LİNKİ SAYFANIN EN ALTINDADIR.

 

EDİP AHMET BİN MAHMUD YÜKNEKİ

12. yüzyıl sonları ile 13. yüzyıl başlarında yaşamış ünlü Türk şairimizdir. Edib Ahmed’in hayatı, kişiliği ve çevresi hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Orta çağlarda Orta Asya’nın üç farklı bölgesi olan Semerkant, Fergana ve Otrar’da aynı adı taşıyan köylerden hangisinde doğduğu konusunda araştırmacılar arasında görüş birliği sağlanmamıştır. Mevcut bilgiler, Taşkent yakınlarındaki Yüknek’te doğduğunu ve günümüze ulaşan tek eserinin Atebetü’l-Hakayık olduğunu göstermektedir.

Edip Ahmet’in gözlerinin doğuştan görmediği söylenmektedir. Edib Ahmed’in kör olmasının, onun doğruyu görerek yaşamasına engel olmadığı, gönlünde ki merhametin ve sevginin sayesinde, her şeyi gördüğünü sanan birçoklarından daha güzel ve parlak gördüğü söylenebilir. Bu durumu Ali Şîr Nevaî  Nesâyimü’l-Mahabbe adlı eserinde…Hak Te’âlâ zahir gözünü kapalı yaratmış olsa da gönül gözünü çok parlak kılmış…” sözleriyle dile getirmiştir. Ayrıca Alî Şîr Nevai, Edip Ahmet’in Türk, dindar ve zeki bir insan olarak tanındığını, Arapça ve Farsça bildiğini, tefsir, hadis gibi İslâmî ilimleri tahsil etmiş fazıl bir âlim olduğunu belirtir.

Edip Ahmed, Hakaniye lehçesi ile yazdığı Atabetü’l Hakayık adlı eserini 12. Yüzyılda Karahanlı Beyi Emir Muhammed Dad Sipehsalar Bey’e sunmuştur. Eserde Emir İspehsalar övülürken “O; akıl, anlayış, şu’ur ve zekâ mekânı, bilgi ocağı ve fazilet kaynağıdır.” denmesi, o zamanlar beğenilen, takdir edilen ideal bir şahsiyet tipinden neler anlaşılması gerektiğini çok iyi göstermektedir.

Ali Şîr Nevaî, Nesayimü’l-Mahabbe adlı eserinde Edib Ahmed’in, İmam-ı Âzam’ın talebesi ve kendisi tarafından çok beğenilen bir öğrenci olduğunu söylese de eserin takdim edildiği kişi olan, Türk ve Acem hükümdarı olarak anılan Emir Muhammed Dâd Sipehsâlâr’ın sahip olduğu Sipehsâlâr unvanının henüz İmam-ı Azam zamanında mevcut olmadığı Fuad Köprülü tarafından ileri sürülmüştür. Ayrıca Nevaî, menkıbenin sonunda “El-ilmullahuta’ala – Doğrusunu Allah bilir” diyerek bilginin kesin olmadığını belirtmektedir. Bu bilgi bize, Edib Ahmed’in dini kimliğinin ve bilgilerinin halk tarafından, İmam-ı Azam’a talebe olacak kadar ileri seviyede kabul edildiğini göstermektedir.

Eserinde sıklıkla ayetlere ve hadislere telmihlerde bulunması, kimi zaman hadis ve ayetleri naklederek, onları açıklaması ve nasihatlerde bulunması bize Edib Ahmed’in İslami İlimlere ve Arapçaya vâkıf olduğunu göstermektedir. Farsçayı da iyi bildiği ifade edilen; ahlaklı, erdemli ve takva sahibi bir kişi olduğu belirtilen Edib Ahmed’in şöhreti 15. yüzyıl sonlarına kadar devam etmiştir.

Necib Asım, eserinin başında dört halifeyi övmesinden hareketle Edib Ahmed’in ehl-i sünnet mezhebinden olduğunu kaydeder. Yine Edib Ahmed;

“Kim erse bu tört işke bed i’tikad – Tutar erse ming la’n ıdur men anga” (Her kim (onun) bu dört arkadaşı hakkında kötü itikat beslerse ona bin (kere) lanet ederim.) der. Bu sözlerinden de onun Şia’ya (Şiilik) muhalif bir düşünce yapısına sahip olduğunu anlayabiliriz.

Edip Ahmet tarafından yazılan tek eserin Atabetül Hakayık olduğu genel kanıdır. Ancak Edib Ahmed hakkında, eseri Atebetü’l-Hakayık’a Emir Seyfeddin tarafından ilave edilen dörtlükte “Edibler edibi, fazıllar başı, akıl ile gevherden söz söylemiş, bu sözlerin başıdır…” şeklinde bahsedilmesi ve Nevaî’nin Nesayimü’l-Mahabbe adlı eserinde geçen fakat Atabetü’l-Hakayık’ta karşımıza çıkmayan bir beyitin bulunması bizde Edib Ahmed’in günümüze ulaşamasa dahi başka eserler de vermiş olabileceği görüşünü uyandırmaktadır.

 

İSİM TARTIŞMALARI

Eserin adı üzerinde farklı görüşler ileri sürülmüştür. Necib Asım Hibetü’l-Hakayık, Mehmet Fuad Köprülü Aybetü’l-Hakayık, başka bazı edebiyatçılarla dilciler Gaybetü’l-Hakayık şeklinde okumak istemişlerse de Jean Deny ve Reşit Rahmeti Arat’ın Atebetü’l-Hakayık (hakikatlerin eşiği) şeklindeki okuyuşları eserin muhtevasına uygun bulunarak yaygınlaşmıştır.

Reşid Rahmeti Arat yaptığı kapsamlı çalışmada eserin ele geçen en eski nüshası olan ve diğerlerine nazaran daha itinalı bir şekilde, Uygur harfleri ile yazılan Semerkand nüshasında, eserin adının iki kere geçtiğini söylemektedir. İlkinde eserin başında güzel Uygur harfleri kullanılarak, hattat tarafından “Atebetü’l-Hakayık Kitabı” ve ikincisinde ise; Arslan Hoca Tarhan’a ait olan bölümde vezin icabı kısaltılarak “Adbetü’l-Hakayık” olarak yazıldığını ifade etmektedir. Sonuç olarak ise Atebetü’l-Hakayık isminin bu esere mâna bakımından daha uygun düşeceğini belirtmiştir. Arat’ın bu görüşüne karşılık Türk dilcileri, eserin zikredilen isimlerinin tamamının kullanılabileceğini ve bunda hiçbir uygunsuzluk bulunmadığını söylemektedirler.

 

NÜSHALAR

Atebetü’l-Hakayık’ın günümüze ulaşan dört nüshası bulunmaktadır:

1) Temür’ün oğlu Şahruh döneminde, 1444’te, hattat Zeynelâbidin tarafından Uygur harfleriyle istinsah edilmiş olan Semerkant nüshası

2) 1480 senesinde İstanbul’da Şeyhzâde Abdürrezzak Bahşî tarafından düzenlenen ve üst satırları Uygur harfli alt satırları ise Arap harfli olan Ayasofya nüshası

3) Fatih veya II. Beyazıt döneminde, İstanbul’da Arap harfleriyle istinsah edilmiş olan Topkapı Müzesi nüshası

4) Arap harfli olan Ankara Seyid Ali nüshası [Baştan-sondan-ortadan eksik]

 

ATABETÜ’L HAKAYIK (HAKİKATLERİN/GERÇEKLERİN EŞİĞİ)

Bu eserin yazarının Edib Ahmed olduğunu hepimiz biliyoruz. Peki bu sonuca nereden ve nasıl ulaşılmış? Eserin sonuncu babında yazar kendini şöyle ifade etmiş:

Edib Ahmed atım edeb pend sözüm (Adım Edib Ahmed, sözüm edeb ve nasihattır);

 

Sözüm munda kalur barur bu özüm (Vücudum gider, sözüm burada kalır).

İslami Türk edebiyatının Kutadgu Bilig’den sonra yazıya geçirilmiş en eski ikinci eseri olan Atebetü’l-Hakayık içeriği bakımından hem bir öğütnâme, hem de dini-ideolojik bir kaynak ve ahlaki-didaktik bir eserdir. Hatta onu, manzum bir vaaz kitabı sayanlar da olmuştur. Eserde dünyayı, Allah’ı, insanı bilmenin sadece bilim yoluyla olabileceği anlatılır. Bilginin faydası ve bilgisizliğin zararını işlenmiştir.

Eserde aruz ve hece ölçüsü birlikte kullanılmıştır. Dil bakımından Kutadgu Bilig’e göre Atabetü’l-Hakâyık’ta Arapça, Farsça kelime sayısı daha fazladır. Eserde, konusu itibarıyla dinî kavramları açıklama sadedinde Arapça ve Farsça kelimeler yer alsa da bu durum, eserin halk arasında anlaşılmasını engelleyecek düzeye asla ulaşmaz. Halka hitap etmeyi amaçladığından dil bakımından sade ve konuların işlenişi basit düzeydedir. Onun sözlü gelenekte yayılan şiirlerinde de hikmetin ön planda olduğu görülmektedir. Türk edebiyatının İslamî inançları telkin eden ilk ve günümüze ulaşan en eski eserlerinden olması dolayısıyla Türk dili tarihi, Türk tarihi ve edebiyatı için çok önemli bir metin konumundadır.

Vezin ve kafiye bakımından Atabetü’l Hakayık çok sağlam değildir. İmâleler boldur. Tam ve yarım kafiyeler yanında bazen yakın seslerin de kafiye olarak kullanıldığı, hatta bazen redifle yetinildiği görülür. Eserin başındaki 5 bölüm giriş, şairin “nevi” adını verdiği 8 bölüm asıl konu, sondaki 1 bölüm de bitiriş bölümüdür. Giriş bölümleri kaside biçimiyle (aa ba ca da…) fa’ûlün, fa’ûlün, fa’ûlün, fa’ul kalıbıyla, asıl konu ile ilgili bölümler ve bitiriş bölümü dörtlüklerle (aaba ccbc…) mani tipinde yazılmıştır. Giriş bölümünde 40 beyit, asıl konu ve bitiriş bölümlerinde 101 dörtlük vardır. Eserin tamamı 484 dize 14 bölümden oluşmaktadır.

  • Tanrı’nın medhi (tevhid)
  • Peygamberin medhi (naat)
  • Dört sahabenin medhi (duvazı imam)
  • Büyük Emir Muhammed Dad İspehsalar Bey’in medhi
  • Kitabın yazılma amacı hakkında (sebebi telif)
  • Bilginin faydası ve bilgisizliğin zararı hakkında (12 dörtlük).
  • Dilin muhafazası hakkında (12 dörtlük).
  • Dünyanın dönekliği hakkında (12 dörtlük).
  • Cömertliğin medhi ve hasisliğin zemmi hakkında (10 dörtlük).
  • Tevazu ve kibir hakkında (7 dörtlük).
  • Harislik (Açgözlülük) hakkında (6 dörtlük).
  • Kerem, hilm (ağırbaşlılık) ve diğer iyilikler hakkında (16 dörtlük).
  • Zamanenin bozukluğu hakkında (21 dörtlük).
  • Kitap sahibinin özrü hakkında (5 dörtlük).

Kitabın sonunda, konuları itibariyle sonradan ilave edildiği anlaşılan üç başlık vardır:

  1. Edib Ahmed hakkında (müellif meçhul yani yazarı belli olmayan bölüm).
  2. Edib Ahmed hakkında (Emir Seyfeddin’in Edip Ahmet’ten edipler edibi, fazıllar başı diye bahsettiği bölüm]
  3. Edib Ahmed hakkında (Büyük Emir Arslan Hoca Tarhan’ın yazdığı bölüm). (Emir Arslan Hoca Tarhan = Timurlular devrinde edebi faaliyetleriyle ilgilenmiş önemli devlet adamı)  

Atabetü’l-Hakâyık’ın asıl metninin dörtlüklerden meydana gelmesi Edîb Ahmed’in millî şiir zevkini sürdüren bir şair olduğunu göstermektedir. Sonuna eklenen manzum parçalar da Atabetü’l-Hakâyık’ın, orijinaline saygı duyularak okunan ve yararlanılan bir kitap olduğunun kanıtıdır. Nitekim yine manzumenin sonunda yer alan ve Edîb Ahmed’i takdir etmek amacıyla kaleme alındığı anlaşılan Timur dönemi emirlerinden Emîr Seyfeddîn’e ait dörtlükle Emîr-i Kebîr Arslan Hoca Tarhan’ın manzumesinde de şairin eseriyle kazandığı saygıdan ve gördüğü ilgiden söz edilmektedir. Dolayısıyla bunlardan Edîb Ahmed’in edebî açıdan çok güçlü bir şair olmasa bile Atabetü’l-Hakâyık’ıyla ilgi çekmeyi başardığı anlaşılmaktadır.

Şimdi asıl konular olan bilginin faydası, bilgisizliğin zararları – dilin muhafazası – dünyanın dönekliği vs. konuları hakkında Edip Ahmet neler söylemiş bunlara değinmek, biraz içeriğe girmek istiyorum.

 

ÖRNEKLER

“SLAYTTA YER ALAN ASIL KONULARDAN BİRER DÖRTLÜK ÖRNEĞİ VERİLİR.”

 

Atebetü’l-Hakayık’ın, Türk toplumunun o dönemde ki düşünce yapısı ve yaşayış tarzı hakkında verdiği ipuçları sayesinde günümüze kadar yaşanan değişimler ve gelişmeler izlenebilir, Türk ananeleri hakkında fikir yürütülebilir. Örneğin; eserde geçen deyim, atasözleri ve özdeyişlerin bugün hâlâ kullanılıyor olması bize Türkçenin kendini muhafaza ederek derinlik ve incelik kazandığını göstermektedir. Bu bakımdan eserdeki deyim, özdeyiş ve atasözlerine bakmak gerekir.

 

DEYİM, ÖZDEYİŞ ve ATASÖZLERİ

Atabetü’l-Hakayık’ta geçen ve günümüzde de kullanılmaya devam eden deyim, özdeyiş ve atasözlerini şunlarla örneklendirebiliriz.

 

ÇALIŞMALAR

Eser ilim alemine ilk defa 1906 yılında Necib Asım (Yazıksız) Süleymaniye Kütüphanesi’nde bir yazmasını bulduğu Atebetü’l-Hakayık’ı ilim dünyasına tanıtmıştır. Bu tanıtmadan sonra eserin metin, tercüme ve açıklaması yine Necib Asım tarafından neşredilmiş ve bir önsöz ile birlikte yayımlamıştır. Bunu aynı yazarın ve Arat’ın nüshaları karşılaştıran çalışmaları takip etmiştir. Daha sonra F. Köprülü, W. Radloff. J.  Deny, T. Kowalski gibi Türkologlar tarafından da ele alınıp işlenen eser, son olarak Reşit Rahmeti Arat tarafından bilinen ve elde olan bütün nüshalarından istifade edilerek kitap halinde (önsöz, giriş, metin, tercüme, notlar ve izahlar, tahlili fihrist, faksimile) neşredilmiştir (İstanbul 1951).

 

KAYNAKÇA

Arat, Reşit Rahmeti (hzl.) (1951). Edib Ahmed b. Mahmud Yüknekî, Atebetü’l-Hakayık. İstanbul: TDK Yay.

Aslıyüce, Erdoğan (2005). Türkistan: İki Dünya Eşiği, Ankara, Yeni Avrasya Yay., s.150.

Caferoğlu, Ahmet (2000). Türk Dili Tarihi II, 4.bs., İstanbul, Enderun Yay., s.75.

Demir, Ekrem (2013). Atabetü’l-Hakayık’ta Geçen Deyimler, Atasözleri ve Özdeyişler, Türkiyat Mecmuası, c.23/Güz, İstanbul, s.51.

Ercilasun, Ahmet B. (1985). Edib Ahmed Yükneki ve Atebetü’l-Hakayık, Başlangıcından XIII. Yüzyıla Kadar Türk Nazım ve Nesri, İstanbul, Ötüken Yay., s.158

Ercilasun, Ahmet B. (2014). Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Kadar Türk Dili Tarihi, 14.bs., Ankara, Akçağ yay., s.328.

Gülensoy, Tuncer (1991). “Atebetü’l-Hakâyık”. İslâm Ansiklopedisi. C. 4. İstanbul: TDV Yay. 50-51.

Gülensoy, Tuncer (1994). “Edib Ahmed Yüknekî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 10. İstanbul: TDV Yay. 421-422. Köprülüzâde Mehmed Fuad (1925). Aybetü’l-Hakâyık’a Dair”. Türkiyat Mecmuası I: 255-257.

Köprülüzâde Mehmed Fuad (2014). Edebiyat Araştırmaları I/Külliyat V, 1.bs., İstanbul, Alfatarih yay., s.421.

Köprülüzâde Mehmed Fuad (2014). Türk Edebiyatı Tarihi/Külliyat I, 1.bs., İstanbul, Alfatarih yay., s.234.

Necîb Âsım (1925). “Uygur Yazısıyla Hîbetü’l-Hakâyık’ın Diğer Bir Nüshası”. Türkiyat Mecmuası I: 227-233.

Necîb Âsım (hzl.) (1334). Ahmed bin Mahmûd Yüknekî, Hîbetü’l-Hakâyık. C. 1-2. İstanbul.

Uysal, Selçuk (2007). Yüknek’in Neresi Olduğu ve Edib Ahmed’in Mezarı Üzerine. Turkish Studies 2 (4): 1197-1199.

Vagıfkızı, Gatibe (2013). Etno-Kültüroloji Değerler Kodeksi Olarak: Edip Ahmet Yüknekî’nin Atabetü’l-Hakayık Eseri, Türk Dünyası Bilgeler Zirvesi: Gönül Sultanları Buluşması. 26-28 Mayıs 2014, Eskişehir, Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı, s.404.

ATABETUL HAKÂYIK SLAYTINI (SUNUMUNU) İNDİR